Obezite Nedir? Nasıl Ölçülür?

Obezitenin Tanımlanmasında Kullanılan Antropometrik Ölçümler

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından obezite (şişmanlık) “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı miktarda yağ birikmesi” olarak tanımlanmaktadır. Obezite, prevelansındaki artışla birlikte kişilerde  diyabet, hipertansiyon, koroner arter hastalığı gibi kronik hastalıklara olan yatkınlığı da arttıran  ve tüm dünyayı tehdit eden bir sağlık problemidir.

Dünya Sağlık Örgütü her yıl obezitenin sebep olduğu komplikasyonlara bağlı olarak 3 milyon insanın hayatını kaybettiğini bildirmektedir. Obezitenin sebep olduğu kötü tablonun önüne geçilmesi gerekmektedir. Çünkü obeziteyle mücadele etmek toplum sağlınında kontrol altında tutulması için önemlidir. Bu yönden atılacak ilk adım obezitenin doğru tanımlanıp saptanmasıdır. 

Obezite tanısını doğru koyabilmek için vücuttaki yağ miktarının uygun olarak belirlenmesi gerekmektedir. Obezitenin, vücuttaki yağ oranının saptanmasında kullanılan yöntemlerden biri pratik uygulanmasından da tercih edilen antropometrik yöntemlerdir. Bu ölçümler obezitenin sınıflandırılmasının yanı sıra ve bazen de obezitenin yol açtığı veya açabileceği diğer sağlık sorunlarının belirlenmesini de sağlamaktadır. 

Vücuttaki yağ dokunun saptanmasında en yaygın kullanılan antropometrik ölçümler aşağıda sıralanmıştır;

1. Beden Kütle İndeksi (BKİ);

Obezitenin değerlendirilmesinde en sık kullanılan ve DSÖ’nün de tavsiye ettiği, boy uzunluğu ile vücut ağırlığına dayalı bir antropometrik ölçümdür. Kilogram cinsinden vücut ağırlığını, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle (kg /m²) elde edilir. Bu indeks formülden anlaşılacağı gibi boya göre kiloyu değerlendirir. Böylece kişinin obez olup olmadığını, eğer obez ise de obezitenin derecesini saptamada kullanılır. Yetişkinlerdeki BKİ  değerlendirmesini aşağıda bulabilirsiniz.

Beden Kitle İndeksinin bazı durumlarda obeziteyi saptamada tek başına yeterli olamayacağı kanıtlanmıştır. Çünkü vücut ağırlığına kas kütlesi de dahil olduğundan örneğin yüksek kas kütlesine sahip sporcularda yüksek BKİ değeri çıkacaktır ve bu da kişilerin yanlış bir şekilde obez gibi düşünülmesine yol açabilir. O yüzden diğer antropometrik ölçümlerle birlikte değerlendirilmesi ve özellikle sporcularda kullanılmaması tavsiye edilir. 

2. Bel Çevresi;

Bel çevresi ölçümü en önemli değerlendirmelerden biridir. Çünkü abdominal bölgedeki yağlanmayı ifade eden bu değer iç organ yağlanmalarına da işaret etmektedir. Yüksek bel çevresi değeri hem kadın hem erkek cins için sağlığı oldukça tehdit etmektedir.

Bel çevresinin fazla olması karın bölgesindeki yağ miktarının artması anlamına gelirken bu beraberinde insülin direnci ile ilişkilidir. Bu durum bel çevresi ölçümünün önemini artırmaktadır. Bel çevresinin erkeklerde 102 cm’ in ve kadınlarda da 88 cm’ in üzerinde olması diyabet ve metabolik sendrom gelişme riskini arttırdığını göstermiştir.

Bel çevresini değerlendirirken doğru ölçüm yapmak çok önemlidir. Özellikle hanımlar arasında ölçümü en yanlış bilinen yöntem bu yöntemdir. Doğru bel ölçümü almak için öncelikle ayaklar omuz hizasında açılmalıdır. En alt kaburga kemiğinin altı ile kalça kemiğinizin üst kısmı arasında kalan yerin orta kısmına mezure yerleştirilmelidir. Yere paralel olacak şekilde bel ölçümü alınmalıdır. 

3. Bel / Kalça Çevresi;  

Bu oran vücuttaki  yağ dağılımını göstererek android ve jinoid şişmanlığı tanımlar.

Bel ve kalça çevresini doğru ölçmek çok önemlidir. Yazımızın yukarısında doğru bel ölçümün nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Doğru kalça çevresi ölçümü için ayaklar omuz genişliğinde açılmalıdır. Kişi kendisine yandan baktığında kalçasının en geniş olduğu yerden ölçüm almalıdır.

Bel çevresi ve kalça çevresi ölçünden sonra bu değerler oranlandığında bel-kalça oranının kadınlarda 0.85’in ve erkeklerde 0.90’ın üzerinde olması özellikle abdominal obezitenin göstergesidir.

4. Bel / Boy Oranı;

Bu oran obezitenin saptanmasında BKİ’ye göre daha hassas ve kardiyovasküler hastalık riskinin saptanmasında da bel çevresi ve BKİ’ye göre daha doğru ortaya koyan yöntem bir yöntemdir. Yukarıdaki tabloda da belirtildiği gibi bu değerin ≥ 0,5 olması abdominal yağlanmanın göstergesidir.

5. Boyun Çevresi;

Adem elması olarak da bilinen gırtlak çıkıntısının altından şekilde gösterildiği gibi ölçülür. Bu ölçüm yöntemi çok yaygın olmasa yapılan çalışmalarda uyku apnesi ve metabolik sendrom ile ilişkilendirilmiştir. Erkeklerde ≥ 37 cm, kadınlarda ≥ 34 cm olması özellikle abdominal obezite için bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.

6. Deri Kıvrım Kalınlığı; 

Cilt altında toplanan yağ dokusunun tespitinde kullanılan en önemli antropometrik ölçümler deri kıvrım kalınlığı ölçümleridir. Deri altı yağ dokusu total vücut yağının 1/3’ünü oluşturmaktadır. Deri altı yağ dokusunun total vücut yağına etkisi yaş, cinsiyet, farklı toplumlar, şişmanlık derecesi ve kişiye bağlı olarak değişimler göstermektedir. Böyle bu ölçüm yöntemin sonuçları vücut yağ yüzdesi ve toplam vücut yağı ile yüksek ilişki gösterir.

Ölçümler resimlerde farklı şekillerini görebileceğiniz kaliper adı verilen alet ile yapılır. Ölçümler vücudun birçok yerinden yapılabilse de genellikle triseps ve subskapular deri kıvrım kalınlığı ölçümleri tercih edilir.

Endoskopi Nedir – Endoskopi Fiyatları

Endoskop; içi boş, lümeni olan organların lümenlerinin içine bakılması, görüntülenmesini sağlayan alettir. Günümüzde endoskoplar içi boş lümenli organların yanı sıra vücuttaki boşlukları görüntülemeye, görmeye ve işlem yapmaya imkan sağlamaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısındaki icatlar ufkumuzu genişleterek yeni bir dönemin başlamasına yol açmıştır. Artık içimizi görebilir hale geldik. Bu teknoloji, hastalıkların erken dönem tespiti ve tedavisi açısından oldukça önemlidir. Ülkemizde 1959’da başlayan gastroenteroloji eğitimiyle endoskopik uygulamalar arttırmıştır.

Endoskopi Ne İşe Yarar?

Özofagus, mide ve duodenum hastalıklarına bağlanabilen birçok semptomun nedeni en iyi endoskopi ile araştırılabilir. Üst gastrointestinal endoskopi tanı dışında, varis ve varis dışı kanamaların kontrolü, striktürlerin dilatasyonu, yabancı cisimlerin çıkartılması, ilerlemiş malignitelerin stent veya tümör ablasyonu ile palyasyonu ve perkütan gastrostomi tüpünün yerleştirilmesi gibi terapötik amaçlar için de uygulanmaktadır.

Kapsül Endoskopi Nedir?

Kapsül endoskopi, özellikle gastrointestinal sistemin ince bağırsak bölümünü görüntülemek için geliştirilmiş, invaziv olmayan, güvenli, kolay uygulanabilir bir görüntüleme yöntemidir. Yapılan çalışmalar, geleneksel yöntemlerle yeri tespit edilemeyen gizli ve görünür gastrointestinal kanamalarının nedeninin belirlenmesinde, Chron’s hastalığının ve diğer inflamatuvar bağırsak hastalıklarının tanılanmasında kapsül endoskopinin başarılı bir yöntem olduğunu göstermiştir. Bir kapsül endoskopi işlemi görüntülerinin yorumlanması, ortalama iki saatlik bir zaman dilimi gerektirmektedir.

Endoskopi öncesi beslenme nasıl olmalıdır?

İşlemden önceki gün akşam 18’den sonra katı besin tüketilmeyecek, yemek yenilmeyecek. İşlemden önceki akşam 18.00-24.00 arası sadece sıvı besinler tüketilecek. (Su, elma suyu, ananas suyu, çay, Türk kahvesi)

İşlem önceki gece 12’den sonra su dahil hiçbir şey tüketilmeyecek. Sabah aç gelinecek. Tansiyon, şeker, tiroid ilacı gibi düzenli kullandığınız ilaçları sabah aç karna 1-2 yudum su ile içebilirsiniz.

Endoskopi Fiyatları İzmir

Endoskopi fiyatları hastane ve kliniklerin uyguladığı fiyat politikasına göre değişiklik gösterebilmektedir. Endoskopi fiyatları ile ilgili bilgi almak için iletişim kanallarımızdan bize ulaşabilirsiniz.

Kilo Almanın Nedenleri Neler?

Kilo Almanın Nedenleri

Düzensiz Beslenme

Uzun süren açlıklar, kilo vermek için yapılan yanlış diyetler, öğün atlamalar, sadece kalori hesabına odaklanıp beslenme kalitesine önem vermemek de kilo alımına sebep olur.

Kalitesiz Uyku

Yapılan araştırmalar günde 6-8 saatten daha az uyuyanların gün içinde açlık hissini daha zor kontrol edebileceğini göstermekte.

Fazla kilo, uyku apnesi de mevcut uyku düzenini bozduğundan ve uykusuzluk insanın bağışıklık sistemini, yeme alışkanlıklarını, açlık ve tokluk hissini etkilediğinden, kilo alımına neden olabilmekte. Böylelikle tam bir kısır döngüye girilmiş olunur.

Genetik

Anne ve babası aşırı kilolu çocukların %80’inde, anne ve babasından birisi aşırı kilolu olanların %40’ında, anne ve babası normal kilolu olanların ise %10’unda erişkin dönemde fazla kilolu olma riski vardır.

Hareketsiz Yaşam

Hareketsiz bir yaşamda vücut fonksiyonları yavaşlar. Kas ve eklemler zamanla eski canlılığını yitirir. Böylece vücutta yağlanma meydana gelir. Metabolizma yavaşlar. Günümüzde teknolojinin de ilerlemesiyle hareketsiz yaşam artmıştır.

Bazı İlaçlar

a-) Psikiyatrik- nörolojik bazı ilaçlar (Klozapin, olanzapin, risperidon ve ketiyapin gibi ikinci kuşak antipsikotikler)

b-) Depresyon ilaçları- trisiklik antidepresanlar (imipramin ve amitriptilin gibi)

c-) Beta bloker ilaçlar (Atenolol, propanolol gibi)

d-) Alerji tedavisinde kullanılan antihistaminik ilaçlar (difenhidranil, loratidin, setirizin ve siproheptadin gibi)

e-) Kortizon

Bazı Hastalıklar

a-) Hipotiroid

b-) Polikistik over sendromu

c-) Uyku apnesi

d-) Endokrin- pankreas hastalıkları (sürrenal adenom, hipofiz adenom, Cushing vb.)

Bazı Vitamin-Mineral Eksiklikleri

D vitamini- Omega 3 gibi bileşenlerin eksikliği de metabolizmayı yavaşlatır, kilo almaya sebep olabilir.

Hormonal Bozukluklar

İnsülin yüksekliği, tiroid bezi yetmezliği, böbreküstü bezinin aşırı çalışması. Reaktif hipoglisemide, yemek sonrası kan şekeri hızlı düşer ve şekerli besin yeme isteği artar.

Kadınlar menapoz döneminde kilo almaya meyillidir. Normal dönemde kilo problemi olmayan bir kadın menapoz döneminde kilo sorunu yaşayabilir.

Stres-Psikolojik Faktörler

Stresli yaşam koşullarında vücudumuz kendini koruma moduna alır ve kortizol adını verdiğimiz stres hormonu daha fazla salgılar. Strese bağlı hastalıkların bazıları tıkanırcasına yeme (binge eating) ve gece yeme sendromu (night eating syndrome) gibi hastalıklara sebep olabilir.

Çocukluk Çağında Fazla Kilo

3-10 yaş aralığında aşırı kilolu olan çocukların %50’si erişkin dönemde de aşırı kilolu olmaktadır.

Bebeklik Döneminde Beslenme

Anne sütü ile beslenmek, ileriki yaşlarda obezite riskini azaltır. Muhallebiler gibi yüksek karbonhidratlarla beslenen bebeklerde hem bebeklik döneminde kilo, hem de bebeklik dönemine bağlı erişkinlik döneminde kilo problemi olma riski fazladır.

Tip 2 Diyabet Hakkında

Tip 2 Diyabet Genel Bakış

Tip 2 diyabet, vücudun şekeri (glukoz) yakıt olarak düzenleme ve kullanma biçiminde bir bozukluktur. Bu uzun vadeli (kronik) durum, kan dolaşımında çok fazla şeker dolaşımına neden olur. Sonunda, yüksek kan şekeri seviyeleri dolaşım, sinir ve bağışıklık sistemlerinde bozukluklara yol açabilir.

Tip 2 diyabette, işte öncelikle birbiriyle ilişkili iki sorun vardır. Pankreasınız, şekerin hücrelerinize hareketini düzenleyen bir hormon olan yeterince insülin üretmez ve hücreler, insüline zayıf yanıt verir ve daha az şeker alır.

Tip 2 diyabet eskiden yetişkin başlangıçlı diyabet olarak biliniyordu, ancak hem tip 1 hem de tip 2 diyabet çocukluk ve yetişkinlik döneminde başlayabilir. Tip 2 yaşlı yetişkinlerde daha yaygındır, ancak obeziteye sahip çocuk sayısındaki artış, genç insanlarda daha fazla tip 2 diyabet vakasına yol açmıştır.

Tip 2 diyabetin tedavisi yoktur, ancak kilo vermek, iyi beslenmek ve egzersiz yapmak hastalığı yönetmenize yardımcı olabilir. Kan şekerinizi yönetmek için diyet ve egzersiz yeterli değilse, diyabet ilaçlarına veya insülin tedavisine de ihtiyacınız olabilir.

Semptomlar

Tip 2 diyabetin belirti ve semptomları genellikle yavaş gelişir. Aslında yıllardır tip 2 diyabetle yaşıyor olabilirsiniz ve bunu bilmiyor olabilirsiniz. Belirtiler ve semptomlar mevcut olduğunda şunları içerebilir:

  • Artan susuzluk
  • Sık idrara çıkma
  • Artan açlık
  • İstenmeyen kilo kaybı
  • Yorgunluk
  • Bulanık görme
  • Yavaş iyileşen yaralar
  • Sık enfeksiyonlar
  • Ellerde veya ayaklarda uyuşma veya karıncalanma
  • Genellikle koltuk altı ve boyunda koyulaşmış cilt bölgeleri

Ne Zaman Doktora Görünmeli?

Tip 2 diyabetin herhangi bir belirti veya semptomunu fark ederseniz doktorunuza görünün.

Nedenleri

Tip 2 diyabet öncelikle birbiriyle ilişkili iki sorunun sonucudur:

  • Kas, yağ ve karaciğerdeki hücreler insüline dirençli hale gelir. Bu hücreler insülin ile normal bir şekilde etkileşime girmedikleri için yeterince şeker almazlar.
  • Pankreas, kan şekeri seviyelerini yönetmek için yeterli insülin üretemez.

Bunun tam olarak neden olduğu bilinmemektedir, ancak aşırı kilolu ve hareketsiz olmak önemli katkıda bulunan faktörlerdir.

İnsülin Nasıl Çalışır?

İnsülin, midenin (pankreas) arkasında ve altında bulunan bezden gelen bir hormondur. İnsülin, vücudun şekeri nasıl kullandığını aşağıdaki şekillerde düzenler:

  • Kan dolaşımındaki şeker, pankreasın insülin salgılamasını tetikler.
  • İnsülin kan dolaşımında dolaşır ve şekerin hücrelerinize girmesini sağlar.
  • Kan dolaşımınızdaki şeker miktarı düşer.
  • Bu düşüşe yanıt olarak pankreas daha az insülin salgılar.

Glikozun Rolü

Bir şeker olan glikoz, kasları ve diğer dokuları oluşturan hücreler için ana enerji kaynağıdır. Glikozun kullanımı ve düzenlenmesi şunları içerir:

  • Glikoz iki ana kaynaktan gelir: yiyecek ve karaciğeriniz.
  • Glikoz, insülin yardımıyla hücrelere girdiği kan dolaşımına emilir.
  • Karaciğeriniz glikoz depolar ve üretir.
  • Glikoz seviyeleriniz düşük olduğunda, örneğin bir süredir yemek yemediğinizde, karaciğer, glikoz seviyenizi normal bir aralıkta tutmak için depolanan glikojeni glikoza dönüştürür.

Tip 2 diyabette bu süreç pek işe yaramıyor. Şeker, hücrelerinize taşınmak yerine kan dolaşımınızda birikir. Kan şekeri seviyeleri arttıkça, pankreastaki insülin üreten beta hücreleri daha fazla insülin salgılar. Sonunda bu hücreler bozulur ve vücudun taleplerini karşılamaya yetecek kadar insülin üretemez.

Daha az yaygın olan tip 1 diyabette, bağışıklık sistemi yanlışlıkla beta hücrelerini yok eder ve vücuda çok az insülin bırakır veya hiç bırakmaz.

Risk Faktörleri

Tip 2 diyabet riskinizi artırabilecek faktörler şunları içerir:

  • Ağırlık. Fazla kilolu veya obez olmak ana risktir.
  • Yağ dağılımı. Yağları kalça ve uyluk bölgenizden ziyade çoğunlukla karnınızda depolamak daha büyük bir risk olduğunu gösterir. Bel çevresi 101,6 santimetre (40 inç) üzerinde olan bir erkek veya 35 inç (88,9 santimetre) üzerinde ölçüsü olan bir kadınsanız tip 2 diyabet riskiniz artar.
  • Hareketsizlik. Ne kadar az aktif olursanız, riskiniz o kadar artar. Fiziksel aktivite kilonuzu kontrol etmeye yardımcı olur, glikozu enerji olarak kullanır ve hücrelerinizin insüline daha duyarlı olmasını sağlar.
  • Aile öyküsü. Ebeveyninizde veya kardeşinizde tip 2 diyabet varsa, tip 2 diyabet riski artar.
  • Irk ve etnik köken. Nedeni net olmasa da, Siyahlar, Hispanik, Kızılderili ve Asyalılar ve Pasifik Adalıları dahil olmak üzere belirli ırk ve etnik kökenlerden insanlar, beyazlardan daha fazla tip 2 diyabet geliştiriyor.
  • Kan lipit seviyeleri. Artmış risk, düşük seviyelerde yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) kolesterol – “iyi” kolesterol – ve yüksek seviyelerde trigliserid ile ilişkilidir.
  • Yaş. Tip 2 diyabet riski, özellikle 45 yaşından sonra yaşlandıkça artar.
  • Prediyabet. Prediyabet, kan şekeri seviyenizin normalden yüksek olduğu, ancak diyabet olarak sınıflandırılacak kadar yüksek olmadığı bir durumdur. Tedavi edilmezse, prediyabet genellikle tip 2 diyabete ilerler.
  • Hamilelikle ilgili riskler. Hamileyken gebelik diyabeti geliştirdiyseniz veya 9 kilodan (4 kilogram) daha ağır bir bebek doğurduysanız, tip 2 diyabet geliştirme riskiniz artar.
  • Polikistik yumurtalık sendromu. Düzensiz adet dönemleri, aşırı kıllanma ve obezite ile karakterize edilen yaygın bir durum olan polikistik over sendromuna sahip olmak, diyabet riskini artırır.
  • Genellikle koltuk altları ve boyundaki koyulaşmış cilt alanları. Bu durum genellikle insülin direncini gösterir.

Komplikasyonlar

Tip 2 diyabet, kalbiniz, kan damarlarınız, sinirleriniz, gözleriniz ve böbrekleriniz dahil olmak üzere birçok ana organı etkiler. Ayrıca diyabet riskini artıran faktörler, diğer ciddi kronik hastalıklar için risk faktörleridir. Diyabeti yönetmek ve kan şekerinizi kontrol etmek, bu komplikasyonlar veya bir arada bulunan durumlar (komorbiditeler) riskinizi azaltabilir.

Diyabetin olası komplikasyonları ve sık görülen komorbiditeler şunları içerir:

  • Kalp ve kan damarı hastalığı. Diyabet, kalp hastalığı, felç, yüksek tansiyon ve kan damarlarının daralması (ateroskleroz) riskinde artış ile ilişkilidir.
  • Uzuvlarda sinir hasarı (nöropati). Zamanla yüksek kan şekeri sinirlere zarar verebilir veya tahrip edebilir, bu da karıncalanma, uyuşma, yanma, ağrı veya nihayetinde genellikle parmak uçlarında başlayan ve yavaş yavaş yukarı doğru yayılan his kaybına neden olabilir.
  • Diğer sinir hasarı. Kalp sinirlerinin zarar görmesi, düzensiz kalp ritimlerine katkıda bulunabilir. Sindirim sistemindeki sinir hasarı mide bulantısı, kusma, ishal veya kabızlık ile ilgili sorunlara neden olabilir. Erkeklerde sinir hasarı erektil disfonksiyona neden olabilir.
  • Böbrek hastalığı. Diyabet, diyaliz veya böbrek nakli gerektirebilecek kronik böbrek hastalığına veya geri dönüşü olmayan son dönem böbrek hastalığına yol açabilir.
  • Göz hasarı. Diyabet, katarakt ve glokom gibi ciddi göz hastalıkları riskini artırır ve retinanın kan damarlarına zarar vererek potansiyel olarak körlüğe yol açabilir.
  • Cilt durumu. Diyabet sizi bakteriyel ve fungal enfeksiyonlar dahil olmak üzere cilt problemlerine karşı daha duyarlı hale getirebilir.
  • Yavaş iyileşme. Tedavi edilmeden bırakıldığında, kesikler ve kabarcıklar kötü bir şekilde iyileşebilecek ciddi enfeksiyonlara dönüşebilir. Ciddi hasar parmak, ayak veya bacakların kesilmesini gerektirebilir.
    İşitme bozukluğu. Diyabetli kişilerde işitme sorunları daha yaygındır.
  • Uyku apnesi. Tip 2 diyabet ile yaşayan kişilerde tıkayıcı uyku apnesi yaygındır. Obezite, her iki duruma da katkıda bulunan ana faktör olabilir. Uyku apnesinin tedavi edilmesinin kan şekeri kontrolünü iyileştirip iyileştirmediği net değildir.
  • Demans. Tip 2 diyabet, Alzheimer hastalığı ve bunamaya neden olan diğer bozuklukların riskini artırıyor gibi görünüyor. Kan şekeri seviyelerinin zayıf kontrolü, hafıza ve diğer düşünme becerilerindeki daha hızlı düşüşle bağlantılıdır.

Önleme

Sağlıklı yaşam tarzı seçimleri, tip 2 diyabetin önlenmesine yardımcı olabilir ve bu, diyabetle yaşayan biyolojik akrabalarınız olsa bile geçerlidir. Prediyabet teşhisi aldıysanız, yaşam tarzı değişiklikleri diyabete ilerlemeyi yavaşlatabilir veya durdurabilir.

Sağlıklı bir yaşam tarzı şunları içerir:

  • Sağlıklı yiyecekler yemek. Yağ ve kalorisi daha düşük ve lif oranı yüksek yiyecekleri seçin. Meyveler, sebzeler ve tam tahıllara odaklanın.
  • Aktif olmak. Hızlı yürüyüş, bisiklet, koşu veya yüzme gibi haftada 150 dakika veya daha fazla orta ve şiddetli aerobik aktiviteyi hedefleyin.
  • Kilo kaybetmek. Mütevazı miktarda kilo vermek ve onu uzak tutmak, prediyabetten tip 2 diyabete ilerlemeyi geciktirebilir. Prediyabetiniz varsa, vücut ağırlığınızın% 7 ila% 10’unu kaybetmek diyabet riskini azaltabilir.
    Uzun süre hareketsizlikten kaçınmak. Uzun süre hareketsiz oturmak, tip 2 diyabet riskinizi artırabilir. Her 30 dakikada bir kalkıp en az birkaç dakika dolaşmaya çalışın.
  • Gizli şeker hastaları için, tip 2 diyabet riskini azaltmak için oral bir diyabet ilacı olan metformin (Fortamet, Glumetza, diğerleri) reçete edilebilir. Bu genellikle obez olan ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kan şekeri seviyelerini düşüremeyen yaşlı yetişkinler için reçete edilir.

Bağırsak Bypass Hakkında

Bağırsak Bypass

Bağırsak bypass, diyetler üzerinde katı kısıtlamalar uygulandığında geri dönüşü olmayan bir kilo kaybı yaratmak için morbid obezitesi olan hastalarda yapılan bariatrik bir ameliyattır. Jejunokolik anastomoz ilk olarak kullanıldı. Yine de şiddetli elektrolit dengesizliği ve karaciğer yetmezliği gibi bazı beklenmedik komplikasyonlara yol açtı. Daha sonra jejunoileal tekniklere dönüştürüldü. Obezite için yeni bir tedavi şekli olarak görülen, 1960’larda ve 1980’lerde birçok bağırsak bypass ameliyatı gerçekleştirildi. Hastalarda önemli kilo kaybı gözlendi, ancak bu ameliyat aynı zamanda beslenme yetersizlikleri ve metabolik problemler gibi çeşitli komplikasyonlarla sonuçlandı. Cerrahi alternatiflerin ve obezite önleyici ilaçların varlığı nedeniyle, bağırsak bypass artık nadiren kullanılmaktadır.

İnsan Sindirim Sisteminin Anatomisi

İnsan sindirim sisteminde, mekanik ve kimyasal sindirimlerden mide sorumludur. İnce bağırsak, besin maddelerinin hem emilimi hem de sindirimi ile ilgilenirken, kalın bağırsak atıkların giderilmesinden ( dışkılama ) sorumludur. İnce bağırsak, duodenum, jejunum ve ileum olmak üzere 3 kısımdan oluşur. Oniki parmak bağırsağı ince bağırsağın ilk kısmıdır ve pilorik kapakçık yoluyla mideye bağlanır. Jejunum, ince bağırsağın ikinci ve orta kısmıdır. İleum, ince bağırsağın son kısmıdır ve ileoçekal valf vasıtasıyla kalın bağırsağın bir parçası olan çekuma bağlanır.

Bağırsak Bypass Türleri

Bağırsak Bypass Ameliyatı Prosedürleri

Bağırsak bypass ameliyatı, adından da anlaşılacağı gibi, ince bağırsağın mideye en yakın kısmı olan proksimal duodenumun 14 inçlik kısmını, ince bağırsağın kalın bağırsaklara en yakın kısmı olan distal ileumun 4 inçine anastomoz eder. Bu kör bir döngü oluşturur ve ince bağırsağın yaklaşık% 85-90’ını atlar. Sonuç olarak, besinlerin emilimi büyük ölçüde azaltılır ve böylece belirgin bir ağırlık azalmasına yol açar.

Bağırsak baypasının dört çeşidi vardır. Bunlar sırasıyla jejunokolik bypass, uçtan-yan jejunoileal baypas, uçtan-uca jejunoileal baypas ve biliopankreatik cerrahidir.

  • Jejunocolic Bypass

İlk olarak 1963 yılında gerçekleştirilen jejunokolik bypass, ilk bağırsak bypass ameliyatı türü olarak kabul edilir. Bu ameliyat proksimal duodenumu enine kolona ( kalın bağırsağın bir parçası) anastomoz eder . Yine de, hastalar şiddetli elektrolit dengesizliği ve sonrasında metabolik rahatsızlıktan muzdarip olduğu için ameliyat büyük bir başarısızlık oldu.

  • Uçtan-Yan Jejunoileal Baypas Bu tip cerrahi, jejunokolik bypassın eksikliklerinin üstesinden gelmek için tasarlanmıştır. İlk olarak 1969’da yapıldı, proksimal duodenumun ucunu distal ileum tarafına anastomoz eder. Bununla birlikte, ileal içeriğin kör halkaya reflü olasılığı nedeniyle, bazı cerrahlar bu ameliyatın etkinliğinden şüphe duydu.
  • Uçtan Uca Jejunoileal Bypass Bu tip ameliyat, uçtan uca jejunoileal bypass ile aynı zamanda ortaya çıktı. Bazı cerrahlar, ileal içeriğin kör döngüye geri akışını önlediği için bunu uçtan uca jejunoileal bypasstan daha iyi bir seçenek olarak gördüler. Bunu başarmak için proksimal duodenumun ucu distal ileuma anastomoz edilir. Kör halka, enine kolona boşaltılır . Ancak iki çalışma, hem uçtan-uca hem de uçtan-uca jejunoileal bypassn benzer kilo kaybı etkisine sahip olduğunu ortaya koymuştur.
  • Biliopankreatik Saptırma İlk olarak 1980 yılında ortaya çıkan biliopankreatik diversiyon iki bölümden oluşur: gastrektomi ve bağırsak bypass. Öncelikle gastrektomi midenin büyük bir bölümünü çıkarır. Mide kapasitesindeki azalma hastaların iştahını azaltır. İkinci olarak, intestinal bypass proksimal duodenumu ve distal ileumu anastomoz eder. Bu bağırsak bypassı, safra ve sindirim enzimlerini taşıyan kör halkanın ince bağırsağın uzak kısmına akması bakımından yukarıdaki üç bypasstan farklıdır . Bu teknikle, besinlerin, özellikle de yağın emilimi büyük ölçüde azaltılabilir.

Ağırlık Azaltma Mekanizmaları

Bu ameliyat, hastaların vücut ağırlıklarını azaltmalarına yardımcı olmak için aşağıdaki şekillerde hareket eder:

Malabsorbsiyon İndüksiyonu

Malabsorpsiyonun indüksiyonu, ameliyatın en belirgin etkisidir. Besinlerin emiliminin çoğundan ince bağırsaklar sorumludur. Bu tür bir ameliyat, ince bağırsakların hatırı sayılır bir uzunluğunu atlayarak, sindirim sisteminin emilim kapasitesini büyük ölçüde azaltır.

Malabsorbsiyon biliopankreatik diversiyonda özellikle belirgindir. İnce bağırsağın emilim için uzunluğunu azaltmakla kalmaz, aynı zamanda safra ve sindirim enzimlerini sadece distal ileuma akıtır. Safra, yağ emilimi için gerekliyken, sindirim enzimleri protein alımını kolaylaştırır. Bunların sadece distal ileuma boşaltılması, bağırsak emiliminin etkinliğini daha da düşürerek, kilo verme hedefine ulaşılmasını sağlar.

İştahın İyileştirilmesi

Hastalar ameliyattan sonra aşırı yiyecek alırsa, hastaların sindirim sistemi kapasitesi büyük ölçüde azaldığı için, steatore ve karın ağrısı gibi karın rahatsızlıkları yaşarlar.

Seçim Kriterleri

Bağırsak bypass, kilo vermedeki oldukça etkinliğine rağmen, riskli ve geri döndürülemez bir durumdur. Bu nedenle ameliyat yapılmadan önce titiz bir değerlendirme ve seçim gerektirir. Aşağıdakiler normal seçim kriterleridir:

  • Yan etkileri ve dolayısıyla tüm takip prosedürlerini kabul etmeye hazır olma.
  • Kilo vermede önceki tüm girişimlerde başarısızlık kanıtı.
  • Kararlı ruh sağlığı durumu.
  • Obez durumu gösteren psikiyatrik değerlendirme.
  • Düzeltilebilir tüm endokrinopatilerin yokluğu.

Bu ameliyat, diğer tüm kilo verme yöntemleri başarısız olduğunda ve aynı zamanda morbid obezite yaşamı tehdit eden bir sorun olarak kaldığında kilo vermek için SON yaklaşım olarak hizmet eder. Hedefledikleri kilo kaybına rağmen, hastaların bu ameliyatın tüm artılarını ve eksilerini anlaması çok önemlidir.

Sağlık Etkileri

Bağırsak bypass ameliyatı etkili bir şekilde kilo kaybına neden olabileceği gibi ihmal edilmemesi gereken çeşitli komplikasyonlara da yol açabilir. Bu ameliyatı geçiren hastaların yaklaşık yarısının komplikasyonları yönetmek için yeniden hastaneye yatırılması gerekiyor. Bağırsak bypass ameliyatının beklenen sonuçları ve olası riskleri aşağıdaki gibidir:

Beklenen Cerrahi Sonuçlar

  • Kilo Kaybı Ameliyat sonrasında ince bağırsakta emici yüzey alanının %85 oranında küçülebileceği tahmin edilmektedir. Bu, sürekli emilim bozukluğu ve dolayısıyla sürdürülebilir kilo kaybı ile sonuçlanır.
  • Metabolik Faydalar Kan şekeri seviyesi önemli ölçüde azalır. Hastalarda hiperglisemi, normal kan glukoz seviyesi ve insülin direncinin önemli bir düşüş hastaların durumlar hariç, ameliyat sonrası görülen tip I diyabet. Serum kolesterol ve lipid seviyeleri azalır, bu da ateroskleroz gibi kardiyovasküler hastalıkların gelişme riskini azaltır.

Bağırsak Bypassının Riskleri

Olumsuz Metabolik Etkiler

Bu ameliyatı yapılan hastaların hemen hemen hepsinde ishal görülmektedir. Günlük dışkılama sıklığı 20’ye kadar çıkabilir. Bu genellikle hastaları üç ila altı ay etkiler. Elektrolit dengesizliğinin ishal nedeniyle ortaya çıkması çok muhtemeldir. Düşük serum seviyesi potasyum, magnezyum ve çinko bildirildi.

Ameliyat öncesi D vitamini eksikliği olan hastalarda metabolik kemik hastalığının görülme olasılığı daha yüksektir. Birkaç osteomalazi vakası rapor edilmiştir.

Fiziksel Zayıflık

Besinlerin emilim bozukluğu nedeniyle ameliyat sonrası yorgunluk yaygındır.

Komplikasyonlar

Böbrek taşı aynı zamanda bağırsak bypass ameliyatı ile ilişkili bir risktir. Bu esas olarak enterik hiperoksalüri nedeniyledir. Kolonlarda artan oksalat emilimi böbrek taşı oluşumu riskini artırır.

Morbid obezite hastalarında, bağırsak bakterilerine aşırı immün yanıtlar nedeniyle ameliyat sonrası artrit ortaya çıkabilir. Belirtiler üç ila altı ay sürebilir. Bununla birlikte, artrit semptomları şiddetli değildir.

GI Yollarındaki İşlev Bozuklukları

Yıllarca ameliyattan sonra bile şişkinlik görülür. hastalar üretme kalıcı sorunlardan muzdarip olabilir flatus gastrointestinal sistemde gaz birikimine kötü-koku. Yemeklerden sonra karında anormal şişkinlik sorunları da olabilir.

Uzun Vadeli Sağlık Sorunları

Uzun vadeli olumsuz sağlık etkileri bildirildi. Kronik diyare yaygın ve sık görülen bir komplikasyondur ve ayrıca hemoroid gibi proktolojik hastalık riskinin artmasına neden olur . Daha da önemlisi, nefrolitiyazis ve kronik böbrek hastalığı geliştirme riski uzun vadede sırasıyla% 28.7 ve% 9.0’dır.

Beslenme Eksiklikleri ve Çözümleri

Ameliyat sonrası hastalarda malabsorbsiyon nedeniyle beslenme yetersizlikleri sıklıkla görülmektedir. Onlar içerir:

  • İştahsızlık Anoreksi , ameliyatın ilk birkaç haftasından sonra bulunan normal bir yanıt olarak kabul edilir, ancak dört ila altı hafta sonra çoğu hasta, ameliyatı almadan önce ilk iştahını geri kazanır.
  • Elektrolit Dengesizliği Hipokalemi ayrıca bağırsak bypass ameliyatından sonra normal bir yanıt olarak kabul edilir. Potasyum takviyesi olmadan neredeyse tüm hastalarda hipokalemi görülür. Bu nedenle, hastalara genellikle postoperatif altı aylık tablet veya sıvı potasyum takviyesi reçete edilir. Bazı hastalarda hipokalsemi de görülür. Bu elektrolit dengesizliğinden kaynaklanan semptomlar arasında anksiyete, kas krampları ve parestezi bulunur. Kalsiyum takviyeleri hastalara serum kalsiyum seviyeleri normalden düşük olduğunda uygulanır.
  • Vitamin Eksikliği Düşük serum seviyeleri B12 vitamini, A vitamini, D vitamini, E vitamini ve K vitamini ameliyat sonrası yaygın bir beslenme eksiklikleri vardır. Aylık 1000 mg B12 Vitamini önerilir ve hızlı kilo verme süresi geçene kadar ameliyattan sonraki ilk yarıdan tam yıla kadar vitamin ve mineral takviyeleri de önerilir.
  • Organlara Verilen Zararlar Karaciğer hasarı, en ciddi ve muhtemelen ölümcül yan etki olarak kaldığı beslenme kaynağı ve steatozdaki yetersizlikten kaynaklanır. Hastalar mide bulantısı ve kusma gibi semptomlar gösterebilir. Karaciğerin bozulma eğilimini artırdığı için alkol alımı dayanılmazdır. Karaciğer yetmezliğine bağlı ölüm vakaları da rapor edilmiştir. uygulanarak bir amino asit Ameliyattan sonra oral değiştirme bu karaciğer sorunların önlenmesi sağlanabilir.
Bağırsak Bypassına Alternatifler
  • Alternatif Cerrahi Tedaviler

Bahsedilen komplikasyonlar nedeni ile bağırsak bypass ameliyatı yapmak yerine günümüzde mide bypass ameliyatı daha sık kullanılan bir bariatrik ameliyattır.

Bağırsak bypass ameliyatı, proksimal ve distal ince bağırsağı anastomoz ederek malabsorpsiyona neden olur. Yine de ince bağırsak, lipidlerin metabolizması gibi çok çeşitli önemli fizyolojik ve metabolik işlevleri yerine getirmede önemli bir role sahiptir . Aksine mide, fizyolojik ve metabolik işlevlerde daha az önemli bir role sahiptir.

Midenin en belirgin fizyolojik işlevi sindirimdir, ancak ince bağırsak da sindirim yeteneğine sahiptir. Böylelikle gastrik bypass ameliyatı, besinlerin genel metabolizmasına daha az zarar verir. Gastrik bypass, malabsorpsiyona neden olmak yerine hastaların iştahını kontrol ederek kilo kaybına neden olur. Sonuç olarak, bağırsak bypass’ın yerini artık gastrik bypass alternatifi almıştır.

  • Anti-obezite İlaçları

Anti-obezite ilaçları da olası bir çözümdür. Bu tür ilaçların örnekleri arasında Orlistat, ilk kez 2009, 1998 yılında reçete edilmiştir, bir oldu over-the-karşı madde onayını aldıktan sonra Avrupa İlaç Kurumu. Klinik çalışmalarda, Orlistat (120 mg) ile reçete edilen hastalar, bir yılda (8.76 kg’a karşı 5.81 kg) daha iyi kilo kaybı gösterdi. Etkili ilaçlarla, obez nispeten yüksek riskli bir ameliyat geçirmeye gerek kalmadan kilolarını daha iyi kontrol edebilir.

Metabolik Cerrahi

Metabolik Cerrahi Nedir?

Metabolik cerrahi terimi, özellikle tip 2 diyabet olmak üzere metabolik hastalıkları tedavi etmek için kilo verme tedavilerini ve prosedürlerini tanımlamak için kullanılmaktadır.

20. yüzyılın son yarısında, yüksek lipid ve kolesterol gibi hastalıkların bağırsak baypas gibi cerrahi prosedürlerle tedavi edilip edilemeyeceğini görmek için deneyler yapıldı.

1995 yılında, Dr. Walter Pories ve araştırma ekibi, “Bunu kim düşünebilirdi? Erişkin başlangıçlı diabetes mellitus için bir ameliyat en etkili tedavi olduğunu kanıtladı” başlıklı bir makale yayınladı. Bu dönüm noktası niteliğindeki makaleden bu yana, cerrahinin çeşitli metabolik hastalıkları, özellikle yetişkin başlangıçlı veya Tip 2 diabet mellitusu iyileştirebileceğini / iyileştirebileceğini gösteren çok sayıda kanıt toplandı.

2009 yılında Amerikan Bariatrik Cerrahi Derneği (ASBS), metabolik hastalıkların, özellikle de Tip 2 Diabetes Mellitus (T2DM) tedavisinde kilo vermeye yönelik ameliyatların yararlı etkileri hakkında bilgi vermek için adını American Society for Metabolic and Bariatric Surgery (ASMBS) olarak değiştirdi.

Gastrik Bypass ve Bilio-pankreatik saptırma, diyabetin kontrolü / tedavisi ile sonuçlanmıştır. Bu ameliyat sadece BMI>35 olan obez hastalarda yapılabilir.

Bununla birlikte, obez olmayan hastalarda diyabetin kontrol edilmesi ihtiyacı, mide baypası gerektirmeyen şeker hastaları için İleal İnterpozisyon ameliyatı veya Duodenojejunal baypas ameliyatının gelişmesine yol açmıştır. Bu, BMI 30’a kadar düşük olan ince tip 2 diyabetiklerde veya fazla kilolu/obez şeker hastalarında sleeve Gastrektomi ile yapılabilir.

İleal interpozisyon, ince bağırsağın son kısmının (ileum) bir kısmının midenin hemen ötesinde ince bağırsağın 2 parçası (jejunum) arasına yerleştirildiği bir prosedürdür. İnce bağırsağın hiçbir kısmı çıkarılmaz veya baypas edilmez.

Duodenojejunal baypas, mide baypasına benzer, ancak ince bağırsak anastamozu mide yerine duodenuma yapılır. Bu iki prosedür hastalara yemeleri için iyi bir mide hacmi sağlar.

Dünyada sadece birkaç merkez bu prosedürleri gerçekleştiriyor. T2DM’li normal kilolu hastaların% 80’inden fazlası, ameliyattan sonraki 7 gün–3 ay içinde diyabet çözülmesine ulaşmıştır. Benzer şekilde, obez şeker hastalarının% 85’inden fazlası ameliyattan sonra şeker hastalığının çözülmesine sahiptir. Diyabetin çözünürlüğü yaşa, diyabetin süresine ve insülin alım süresine göre değişebilir.

Metabolik Cerrahi ve Metabolik Sendrom

Metabolik sendrom, kalp hastalığı, diyabet ve felç gelişme olasılığını artıran bir grup risk faktörünün adıdır.

Metabolik sendrom teşhisi konması için en az üç metabolik risk faktörüne sahip olmanız gerekir.

  • Abdominal obeziteyi veya “elma şeklini” gösteren geniş bir bel çizgisi. Mide bölgesindeki aşırı yağ, kalçalar gibi vücudun diğer bölgelerindeki aşırı yağdan daha büyük bir kalp hastalığı risk faktörüdür.
  • Yüksek trigliserit seviyesi (veya yüksek trigliserid tedavisi için ilaç kullanıyorsanız). Trigliseritler kanda bulunan bir tür yağdır.
  • Düşük HDL kolesterol seviyesi (veya düşük HDL kolesterolü tedavi etmek için ilaç kullanıyorsanız). HDL’ye bazen “iyi” kolesterol denir. Bunun nedeni, kolesterolü atardamarlarınızdan uzaklaştırmaya yardımcı olmasıdır. Düşük HDL kolesterol seviyesi, kalp hastalığı riskinizi artırır.
  • Yüksek tansiyon (veya yüksek tansiyonu tedavi etmek için ilaç kullanıyorsanız). Kan basıncı, kalbiniz kan pompalarken kanın arterlerinizin duvarlarına ittiği güçtür. Bu basınç zamanla yükselir ve yüksek kalırsa, kalbinize zarar verebilir ve plak oluşumuna neden olabilir.
  • Yüksek açlık kan şekeri (veya yüksek kan şekerini tedavi etmek için ilaç kullanıyorsanız). Hafif derecede yüksek kan şekeri, diyabetin erken bir belirtisi olabilir.

Metabolik sendromun cerrahi yöntemlerle tedavisine “Metabolik Cerrahi” denir.

Sleeve Gastrektomi

Sleeve Gastrektomi Nedir?

Obezite ile mücadele etmenin bir yolu obezite cerrahisidir. Bu tip ameliyat, midenizin boyutunu küçültmeyi veya çıkarmayı içerir. Bariatrik cerrahi tipik olarak hızlı kilo kaybına yol açar.

Tüp mide ameliyatı, çeşitli obezite cerrahisi seçeneklerinden biridir. Tıp uzmanları buna genellikle dikey sleeve gastrektomi diyorlar.

Bu yazıda, tüp mide ameliyatının etkinliği ve olası komplikasyonları dahil olmak üzere nelerin dahil olduğuna daha yakından bakacaksınız.

Sleeve Gastrektomi Ameliyatı Neyi Gerektirir?

Tüp mide ameliyatı hemen hemen her zaman bir laparoskop kullanılarak minimal invaziv bir prosedür olarak yapılır. Bu, birkaç küçük kesiden karnınıza uzun, ince bir tüp yerleştirildiği anlamına gelir. Bu tüpe bir ışık ve ona bağlı küçük bir kamera ve çeşitli aletler vardır.

Tüp mide ameliyatı, sizi çok derin bir uykuya sokan ve ameliyat sırasında sizin için nefes alması için bir ventilatör gerektiren bir ilaç olan genel anestezi kullanılarak yapılır.

Ameliyat midenizi iki eşit olmayan parçaya ayırmayı gerektirir. Midenizin dıştaki kıvrımlı kısmının yaklaşık yüzde 80’i kesilerek çıkarılır.

Kalan yüzde 20’nin kenarları daha sonra zımbalanır veya birbirine dikilir. Bu, orijinal boyutunun yalnızca yaklaşık yüzde 25’i olan muz şeklinde bir mide oluşturur.

Yaklaşık bir saat ameliyathanede olacaksınız. Ameliyat tamamlandığında, ameliyat sonrası bakım için iyileşme odasına taşınacaksınız. Anesteziden uyanırken bir saat kadar iyileşme odasında olacaksınız.

Karnınızdaki küçük kesikler tipik olarak hızla iyileşir. Ameliyatın minimal invaziv yapısı, karnınızın daha büyük bir kesi ile açıldığı bir işlemden daha hızlı iyileşmenize yardımcı olur.

Herhangi bir komplikasyon olmadıkça ameliyattan 2 veya 3 gün sonra eve gidebilmeniz gerekir.

Etkili mi?

Tüp mide ameliyatı iki şekilde kilo vermenize yardımcı olur:

  • Mideniz önemli ölçüde daha küçük olduğundan tok hissedersiniz ve daha erken yemeyi bırakırsınız. Bu, daha az kalori alacağınız anlamına gelir.
  • Midenizin açlıkla ilişkili bir hormon olan ghrelin üreten kısmı çıkarıldı, bu yüzden o kadar da aç hissetmiyorsunuz.

Kilo Vermenin Faydaları

Önemli miktarda fazla kilo vermek, yaşam kalitenizi artırabilir ve birçok günlük aktiviteyi gerçekleştirmenizi kolaylaştırabilir.

Kilo vermenin bir diğer önemli yararı da obezite ile ilişkili sağlık koşulları riskinin düşük olmasıdır. Bunlar şunları içerir:

  • 2 tip diyabet
  • Yüksek kolesterol (hiperlipidemi)
  • Yüksek tansiyon (hipertansiyon)
  • Obstrüktif uyku apnesi

Bu Ameliyat için Kimler İyi Bir Adaydır?

Tüp mide ameliyatı dahil her tür bariatrik cerrahi, yalnızca diyet ve egzersiz alışkanlıklarınızı iyileştirmeye yönelik güçlü girişimler ve kilo verme ilaçlarının kullanımı işe yaramadığında bir seçenek olarak kabul edilir.

O zaman bile, bir bariatrik prosedüre uygun olmak için belirli kriterleri karşılamanız gerekir. Bu kriterler vücut kitle indeksinize (BMI) ve obezite ile ilgili herhangi bir sağlık sorununuz olup olmadığına bağlıdır.

Uygun koşullar:

  • Aşırı (morbid) obezite (VKİ skoru 40 veya daha yüksek)
  • Obezite (BMI skoru 35 ila 39) ve obezite ile ilgili en az bir önemli durum

Bazen, aşırı kiloluysanız ancak obezite kriterlerini karşılamıyorsanız, ancak kilonuzla ilgili önemli bir sağlık durumunuz varsa tüp mide ameliyatı yapılır.

Riskler ve Komplikasyonlar

Tüp mide ameliyatı nispeten güvenli bir işlem olarak kabul edilir. Ancak tüm büyük ameliyatlar gibi riskler ve komplikasyonlar olabilir.

Hemen hemen her ameliyattan sonra bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bunlar şunları içerir:

  • Kanama. Cerrahi yaradan veya vücudunuzun içinden kanama şiddetli olduğunda şoka neden olabilir.
  • Derin ven trombozu (DVT). Ameliyat ve iyileşme süreci, genellikle bacak damarınızda olmak üzere damarınızda kan pıhtısı oluşma riskinizi artırabilir.
  • Pulmoner emboli. Bir kan pıhtısının bir kısmı kopup akciğerlerinize gittiğinde pulmoner emboli meydana gelebilir.
  • Düzensiz kalp atışı. Ameliyat, özellikle atriyal fibrilasyon olmak üzere düzensiz kalp atışı riskini artırabilir.
  • Akciğer iltihaplanması. Ağrı, zatürre gibi akciğer enfeksiyonuna yol açabilecek sığ nefes almanıza neden olabilir.

Tüp mide ameliyatının ek komplikasyonları olabilir. Bu ameliyata özgü bazı olası yan etkiler şunlardır:

  • Mide kaçakları. Mide sıvıları, birlikte dikildiği midenizdeki dikiş hattından sızabilir.
  • Darlık. Mide kolunuzun bir kısmı kapanabilir ve midenizde tıkanmaya neden olabilir.
  • Vitamin eksiklikleri. Midenizin çıkarılan bölümü, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu vitaminlerin emiliminden kısmen sorumludur. Vitamin takviyesi almadığınız takdirde, bu eksikliklere yol açabilir.
  • Mide ekşimesi (GERD). Midenizi yeniden şekillendirmek mide ekşimesine neden olabilir veya kötüleştirebilir. Bu tipik olarak reçetesiz satılan ilaçlarla tedavi edilebilir.

Tüp mide ameliyatından sonra kilo vermek için diyet ve egzersiz alışkanlıklarınızı değiştirmenin gerekli olduğunu unutmamak önemlidir. Aşağıdaki durumlarda kilo almanız mümkündür:

  • Aşırı yemek
  • Sağlıksız bir diyet yemek
  • Çok az egzersiz
  • Diğer endişeler

Diğer bir yaygın endişe, özellikle hızlı bir şekilde çok fazla kilo verdiğinizde, kilolar azaldıkça size bırakılabilecek deri fazlalığıdır. Bu, tüp mide ameliyatının yaygın bir yan etkisidir.

Sizi rahatsız ediyorsa bu fazla deri ameliyatla alınabilir. Ancak tüp mide ameliyatından sonra vücudunuzun stabilize olmasının 18 aya kadar sürebileceğini unutmayın. Bu nedenle, cilt temizleme prosedürünü düşünmeden önce beklemek genellikle en iyisidir. O zamana kadar, gevşek cildi sıkılaştırmak için bazı teknikler denemek isteyebilirsiniz.

Tüp mide ameliyatı olmaya karar vermeden önce göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus, tüp mide ameliyatının diğer bazı bariatrik ameliyatlardan farklı olarak geri döndürülemez olmasıdır. Sonuçtan memnun değilseniz, mideniz eski haline geri döndürülemez.

Tüp Mide Ameliyatından Sonra Diyetiniz Nasıl Değişecek?

Tüp mide ameliyatı yapılmadan önce, genellikle cerrahınız tarafından önerilen belirli yaşam tarzı değişikliklerini kabul etmeniz gerekir. Bu değişiklikler, kilo vermenize ve korumanıza yardımcı olmak içindir.

Bu değişikliklerden biri, hayatınızın geri kalanında daha sağlıklı bir diyet yemeyi içerir.

Cerrahınız ameliyattan önce ve sonra size en iyi tüp mide diyetini önerecektir. Cerrahınızın önerdiği diyet değişiklikleri, aşağıdaki genel beslenme kurallarına benzer olabilir.

Diyet Değişiklikleri

Ameliyattan iki hafta önce. Proteini artırın, karbonhidratları düşürün ve diyetinizden şekeri çıkarın.

Ameliyattan iki gün önce ve ameliyattan sonraki ilk hafta. Yalnızca kafein ve karbonatlaşma içermeyen berrak sıvıları alın.

Önümüzdeki üç hafta boyunca. Diyetinize püre haline getirilmiş yiyecekler ekleyebilirsiniz.

Genelde ameliyatınızdan yaklaşık bir ay sonra düzenli, sağlıklı yiyecekler yiyebileceksiniz. İşlem öncesine göre daha az yediğinizi göreceksiniz çünkü çabuk tok olacaksınız ve kendinizi o kadar aç hissetmeyeceksiniz.

Sınırlı diyetiniz ve daha küçük öğünleriniz bazı beslenme eksikliklerine neden olabilir. Cerrahınızın önerdiği şekilde multivitaminler, kalsiyum takviyeleri, aylık B-12 iğnesi ve diğerlerini alarak bunu telafi etmek önemlidir.

Sleeve gastrektomi ameliyatı, çeşitli obezite cerrahisi seçeneklerinden biridir. Daha az yemeniz için midenizi küçülterek çalışır. Midenizin boyutu küçüldüğü için, daha az aç olduğunuzu da göreceksiniz.

Sleeve gastrektomi ameliyatına hak kazanmak için belirli kriterleri karşılamanız gerekir. Diyet, egzersiz ve kilo verme ilaçları dahil olmak üzere diğer kilo verme yöntemlerini denediğinizi kanıtlamanız gerekir. Diğer uygun kriterler arasında VKİ’niz ve obezite ile ilgili herhangi bir sağlık sorununuz olup olmadığı bulunur.

Sleeve gastrektomi ameliyatından sonra düzenli olarak sağlıklı bir diyet ve egzersiz rejimi uygularsanız, fazla kilonuzun yüzde 50’den fazlasını 24 ay içinde verebilirsiniz.

Bununla birlikte, çoğu cerrahi prosedürde olduğu gibi, yan etki ve komplikasyon riski vardır. Sleeve gastrektomi ameliyatı ile ilgileniyorsanız, bu prosedüre uygun olup olmadığınızı ve sizin için güvenli bir seçenek olup olmadığını doktorunuzla konuşun.

Kardiyovasküler Hastalık

Kardiyovasküler hastalık (CVD), kalp veya kan damarlarını içeren bir hastalık sınıfıdır.

Altta yatan mekanizmalar hastalığa göre değişir. Koroner arter hastalığı, felç ve periferik arter hastalığı, aterosklerozu içerir. Bunun nedeni yüksek tansiyon, sigara, diyabet, mellitus, egzersiz eksikliği, obezite, yüksek kan kolesterolü, zayıf beslenme ve aşırı alkol tüketimi olabilir. Yüksek tansiyonun KVH ölümlerinin yaklaşık% 13’ünü oluşturduğu tahmin edilirken, tütün% 9, diyabet% 6, egzersiz eksikliği% 6 ve obezite% 5’tir.

CVD’nin% 90’ına kadar önlenebilir olabileceği tahmin edilmektedir. KVH’nin önlenmesi, sağlıklı beslenme, egzersiz, tütün dumanından kaçınma ve alkol alımını sınırlandırma yoluyla risk faktörlerini iyileştirmeyi içerir. Yüksek tansiyon, kan lipitleri ve diyabet gibi risk faktörlerini tedavi etmek de faydalıdır. Boğaz ağrısı olan kişileri antibiyotiklerle tedavi etmek romatizmal kalp hastalığı riskini azaltabilir. Başka türlü sağlıklı olan kişilerde aspirin kullanımının açık bir yararı yoktur.

Türler

Kan damarlarını ilgilendiren birçok kardiyovasküler hastalık vardır. Damar hastalıkları olarak bilinirler.

  • Koroner arter hastalığı (koroner kalp hastalığı ve iskemik kalp hastalığı olarak da bilinir)
  • Periferik arter hastalığı – kollara ve bacaklara kan sağlayan kan damarlarının hastalığı
  • Serebrovasküler hastalık – beyne kan sağlayan kan damarlarının hastalığı ( felç dahil )
  • Renal arter darlığı
  • Aort anevrizması
  • Kardiyomiyopati – kalp kası hastalıkları
  • Hipertansif kalp hastalığı – yüksek tansiyon veya hipertansiyona bağlı kalp hastalıkları
  • Kalp yetmezliği – kalbin dokulara metabolik gereksinimlerini karşılamaya yetecek kadar kan tedarik edememesinden kaynaklanan klinik sendrom
  • Pulmoner kalp hastalığı – kalbin sağ tarafında solunum sistemi tutulumu olan bir yetmezlik
  • Kardiyak disritmiler – kalp ritmindeki anormallikler
  • Enflamatuar kalp hastalığı
  • Endokardit – kalbin iç tabakasının, endokardiyumun iltihaplanması. En sık tutulan yapılar kalp kapakçıklarıdır.
  • Enflamatuar kardiyomegali
  • Miyokardit – en sık viral enfeksiyondan ve daha az sıklıkla bakteriyel enfeksiyonlardan, bazı ilaçlardan, toksinlerden ve otoimmün bozukluklardan kaynaklanan, kalbin kaslı kısmı olan miyokardın iltihaplanması. Kısmen kalbin lenfosit ve monosit tiplerinde beyaz kan hücreleri tarafından infiltrasyonu ile karakterizedir.
  • Eozinofilik miyokardit – patolojik olarak aktifleştirilmiş eozinofilik beyaz kan hücrelerinin neden olduğu miyokardın iltihaplanması . Bu bozukluk, nedenleri ve tedavisi açısından miyokarditten farklıdır.
  • Kalp kapak hastalığı
  • Doğuştan kalp hastalığı – doğumda var olan kalp yapısı malformasyonları
  • Romatizmal kalp hastalığı – Streptococcus pyogenes bir grup A streptokok enfeksiyonunun neden olduğu romatizmal ateş nedeniyle kalp kasları ve kapakçıkları hasarı.

Risk Faktörleri

Kalp hastalıkları için pek çok risk faktörü vardır: yaş, cinsiyet, tütün kullanımı, fiziksel hareketsizlik, aşırı alkol tüketimi, sağlıksız beslenme, obezite, genetik yatkınlık ve ailede kardiyovasküler hastalık öyküsü, yüksek kan basıncı ( hipertansiyon ), yüksek kan şekeri ( diabetes mellitus) ), yüksek kan kolesterolü ( hiperlipidemi ), teşhis edilmemiş çölyak hastalığı , psikososyal faktörler, yoksulluk ve düşük eğitim durumu ve hava kirliliği.

Her bir risk faktörünün bireysel katkısı farklı topluluklar veya etnik gruplar arasında değişmekle birlikte, bu risk faktörlerinin genel katkısı çok tutarlıdır. Yaş, cinsiyet veya aile öyküsü / genetik yatkınlık gibi bu risk faktörlerinden bazıları değişmezdir; ancak birçok önemli kardiyovasküler risk faktörü, yaşam tarzı değişikliği, sosyal değişim, ilaç tedavisi (örneğin hipertansiyon, hiperlipidemi ve diyabetin önlenmesi) ile değiştirilebilir. Obezite hastaları , koroner arterlerin aterosklerozu açısından yüksek risk altındadır .

Genetik

Genetik faktörler, 55 yaşın altındaki erkeklerde ve 65 yaşın altındaki kadınlarda kardiyovasküler hastalığın gelişimini etkiler. Bir kişinin ebeveynlerindeki kardiyovasküler hastalık, riskini 3 kat artırır. Çoklu tek nükleotid polimorfizmlerinin (SNP), genetik ilişki çalışmalarında kardiyovasküler hastalıkla ilişkili olduğu bulunmuştur, ancak genellikle, bunların bireysel etkileri küçüktür ve kardiyovasküler hastalığa genetik katkıları tam olarak anlaşılamamıştır.

Yaş

Yaş, kardiyovasküler veya kalp hastalıklarının gelişmesinde en önemli risk faktörüdür ve yaşamın her on yılında risk yaklaşık üç katına çıkar. Koroner yağ çizgileri ergenlik döneminde oluşmaya başlayabilir. Koroner kalp hastalığından ölenlerin yüzde 82’sinin 65 yaş ve üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Aynı zamanda, inme riski 55 yaşından sonra her on yılda iki katına çıkar.

Yaşın neden kardiyovasküler / kalp hastalıkları riskini arttırdığını açıklamak için birden fazla açıklama önerilmektedir. Bunlardan biri serum kolesterol seviyesiyle ilgilidir. Çoğu popülasyonda, yaş arttıkça toplam kolesterol seviyesi artar. Erkeklerde bu, 45 ila 50 yaşları arasında yükselir. Kadınlarda artış 60-65 yaşlarına kadar keskin bir şekilde devam ediyor.

Yaşlanma, damar duvarının mekanik ve yapısal özelliklerindeki değişikliklerle de ilişkilidir, bu da arteriyel elastikiyet kaybına ve azalmış arteriyel uyumluluğa yol açar ve daha sonra koroner arter hastalığına yol açabilir.

Tütün

Sigaralar, içilen tütünün başlıca şeklidir. Tütün kullanımından kaynaklanan sağlık riskleri yalnızca doğrudan tütün tüketiminden değil, aynı zamanda ikinci el sigara dumanına maruz kalmadan da kaynaklanmaktadır. Kardiyovasküler hastalıkların yaklaşık% 10’u sigara içmeye atfedilir; ancak, 30 yaşına kadar sigarayı bırakanların neredeyse hiç sigara içmeyenler kadar düşük ölüm riski vardır.

Diyet

Doymuş yağ, trans yağ ve tuzun diyetle yüksek alımı ve düşük meyve, sebze ve balık alımı kardiyovasküler riskle bağlantılıdır, ancak tüm bu ilişkilerin nedenleri gösterip göstermediği tartışmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında yaklaşık 1,7 milyon ölümü düşük meyve ve sebze tüketimine bağlamaktadır. Yağ ve şeker oranı yüksek işlenmiş gıdalar gibi yüksek enerjili gıdaların sık tüketimi obeziteyi teşvik eder ve kardiyovasküler riski artırabilir.

Tüketilen diyet tuzu miktarı da kan basıncı seviyelerinin ve genel kardiyovasküler riskin önemli bir belirleyicisi olabilir. En az iki yıl boyunca doymuş yağ alımını azaltmanın kardiyovasküler hastalık riskini azalttığına dair orta kalitede kanıt vardır. Yüksek trans yağ alımının kan lipidleri ve dolaşımdaki inflamatuar belirteçler üzerinde olumsuz etkileri vardır ve diyetlerden trans yağın eliminasyonu geniş çapta savunulmuştur.

2018’de Dünya Sağlık Örgütü trans yağların yılda yarım milyondan fazla ölüme neden olduğunu tahmin etti. yüksek şeker tüketiminin daha yüksek tansiyon ve uygun olmayan kan lipidleri ile ilişkili olduğuna ve şeker alımının da diabetes mellitus riskini artırdığınadair kanıtlar vardır. İşlenmiş etlerin yüksek tüketimi, muhtemelen kısmen artan diyet tuzu alımına bağlı olarak, artmış kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkilidir.

Alkol

Alkol tüketimi ile kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişki karmaşıktır ve tüketilen alkol miktarına bağlı olabilir. Yüksek düzeyde alkol tüketimi ile kardiyovasküler hastalık arasında doğrudan bir ilişki vardır. Ağır içme atakları olmadan düşük seviyelerde içki içmek, kardiyovasküler hastalık riskinde azalma ile ilişkili olabilir, ancak orta düzeyde alkol tüketimi ile felçten korunma arasındaki ilişkilerin nedensel olmadığına dair kanıtlar vardır. Nüfus düzeyinde, alkol içmenin sağlık riskleri herhangi bir potansiyel faydayı aşmaktadır.

Çölyak Hastalığı

Tedavi edilmeyen çölyak hastalığı , çoğu glütensiz beslenme ve bağırsak iyileşmesi ile düzelen veya düzelen birçok kardiyovasküler hastalığın gelişmesine neden olabilir . Ancak çölyak hastalığının tanınması ve teşhisinde yaşanan gecikmeler, geri dönüşü olmayan kalp hasarına neden olabilir.

Uyku

Uyku bozukluğu nefes alma ve uykusuzluk gibi uyku bozukluklarının yanı sıra özellikle kısa uyku süresi veya özellikle uzun uyku süresinin daha yüksek kardiyometabolik risk ile ilişkili olduğu bulunmuştur.

Sosyoekonomik Dezavantaj

Kardiyovasküler hastalık, düşük ve orta gelirli ülkeleri yüksek gelirli ülkelerden bile daha fazla etkilemektedir. Düşük ve orta gelirli ülkelerde kardiyovasküler hastalıkların sosyal paternleri hakkında nispeten az bilgi vardır, ancak yüksek gelirli ülkelerde düşük gelir ve düşük eğitim durumu sürekli olarak daha yüksek kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkilidir.

Sosyo-ekonomik eşitsizliklerin artmasıyla sonuçlanan politikalar, kardiyovasküler hastalıkta daha büyük müteakip sosyo-ekonomik farklılıklarla ilişkilendirilmiştir neden-sonuç ilişkisini ima eden. Psikososyal faktörler, çevresel maruziyetler, sağlık davranışları ve sağlık hizmetlerine erişim ve kalite, kardiyovasküler hastalıktaki sosyo-ekonomik farklılıklara katkıda bulunur.

Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Komisyonu, kardiyovasküler hastalıklar ve bulaşıcı olmayan hastalıklardaki eşitsizlikleri ele almak için daha eşit güç, refah, eğitim, barınma, çevresel faktörler, beslenme ve sağlık hizmetleri dağılımına ihtiyaç olduğunu tavsiye etti.

Depresyon ve Travmatik Stres

Ruh sağlığı sorunlarının, özellikle depresyon ve travmatik stresin kardiyovasküler hastalıklarla bağlantılı olduğuna dair kanıtlar var. Ruh sağlığı sorunlarının sigara, kötü beslenme ve hareketsiz yaşam tarzı gibi kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleri ile ilişkili olduğu bilinirken, bu faktörler tek başına depresyon, stres ve anksiyetede görülen artmış kardiyovasküler hastalık riskini açıklamaz. Dahası, travma sonrası stres bozukluğu , depresyon ve diğer değişkenler için ayarlama yapıldıktan sonra bile, koroner kalp hastalığı için artan risk ile bağımsız olarak ilişkilidir.

Mesleki Maruziyet

Mesleki kardiyovasküler hastalık. İş ve kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişki hakkında çok az şey biliniyor, ancak bazı toksinler, aşırı sıcak ve soğuk, tütün dumanına maruz kalma ve stres ve depresyon gibi akıl sağlığı sorunları arasında bağlantılar kurulmuştur.

Kimyasal olmayan faktörlere bakan 2015 SBU raporu aşağıdakiler için bir ilişki buldu:

  • Zihinsel olarak stresli çalışma ve çalışma durumları üzerinde kontrol eksikliği ile çaba-ödül dengesizliği ile
    işte düşük sosyal destek deneyimi yaşayanlar; adaletsizlik yaşayan veya kişisel gelişim için yetersiz fırsatlar yaşayanlar; veya iş güvensizliği yaşayanlar
  • Gece programlarında çalışanlar; veya uzun çalışma haftaları olan
    gürültüye maruz kalanlar

Spesifik olarak, iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalma ile felç riski de artmıştır. İş gerginliği yaşayanlarda ve vardiyalı çalışanlarda hipertansiyon daha sık gelişir. Risk altındaki kadın ve erkekler arasındaki farklar küçüktür, ancak erkekler çalışma hayatı boyunca kadınların iki katı sıklıkta kalp krizi veya felç geçirme ve ölme riski taşır.

Somatik Mutasyonlar

2017 itibariyle kanıt belli düşündürmektedir lösemi ile bağlantılı mutasyonları içinde kan hücrelerinin de kardiyovasküler hastalık riskinin artmasına yol açabilir. İnsan genetik verilerine bakan birkaç büyük ölçekli araştırma projesi, bu mutasyonların varlığı, klonal hematopoez olarak bilinen bir durum ve kardiyovasküler hastalıklarla ilgili olaylar ve ölüm oranı arasında sağlam bir bağlantı buldu.

Radyasyon Tedavisi

Kanser için radyasyon tedavileri, önceki meme RT rejimlerinde gözlemlendiği gibi kalp hastalığı ve ölüm riskini artırabilir. Terapötik radyasyon, müteakip bir kardiyovasküler olay (yani kalp krizi veya felç) riskini normal hızın 1,5 ila 4 katı kadar artırır.

Önleme

Belirlenmiş risk faktörlerinden kaçınılırsa, kardiyovasküler hastalıkların% 90’a kadarı önlenebilir. Şu anda kardiyovasküler hastalığı önlemek için uygulanan önlemler şunları içerir:

  • Doymuş yağ tüketiminde azalma: Diyetteki doymuş yağ oranının azaltılmasının ve en az iki yıllık bir süre içinde doymamış yağlar veya karbonhidratlarla değiştirilmesinin kardiyovasküler hastalık riskinde bir azalmaya yol açtığına dair orta kalitede kanıt vardır.
  • Sigarayı bırakmak ve ikinci el dumandan kaçınma. Sigarayı bırakmak, riski yaklaşık% 35 oranında azaltır.
    Akdeniz diyeti gibi sağlıklı bir diyet uygulayın. Diyet müdahaleleri, bir yıl içinde kardiyovasküler risk faktörlerini azaltmada etkilidir, ancak bu tür müdahalelerin uzun vadeli etkileri ve bunların kardiyovasküler hastalık olayları üzerindeki etkileri belirsizdir.
  • Haftada en az 150 dakika (2 saat 30 dakika) orta derecede egzersiz.
  • Alkol tüketimini önerilen günlük sınırlarla sınırlayın; Alkollü içecekleri orta derecede tüketen kişilerde% 25-30 daha düşük kardiyovasküler hastalık riski vardır. Bununla birlikte, genetik olarak daha az alkol tüketmeye yatkın kişilerde daha düşük kardiyovasküler hastalık oranları alkolün kendisinin koruyucu olmayabileceğini düşündürmektedir. Aşırı alkol alımı kardiyovasküler hastalık riskini artırır [96] [94] ve alkol tüketimi, tüketimi takip eden gün kardiyovasküler olay riskinde artış ile ilişkilidir.
  • Yüksekse kan basıncını düşürün. Kan basıncında 10 mmHg’lik bir azalma, riski yaklaşık% 20 oranında azaltır.
    HDL olmayan kolesterolü azaltın . Statin tedavisi kardiyovasküler mortaliteyi yaklaşık% 31 oranında azaltır.
  • Fazla kilolu veya obez ise vücut yağını azaltın. Kilo kaybının etkisini diyet değişikliğinden ayırt etmek genellikle zordur ve kilo azaltıcı diyetlere ilişkin kanıtlar sınırlıdır. Şiddetli obezitesi olan kişilerde yapılan gözlemsel çalışmalarda, obezite cerrahisini takiben kilo kaybı, kardiyovasküler riskte% 46 azalma ile ilişkilidir.
  • Psikososyal stresi azaltın. Bu önlem, psikososyal müdahaleleri nelerin oluşturduğuna dair kesin olmayan tanımlarla karmaşık hale gelebilir. Zihinsel stres kaynaklı miyokardiyal iskemi , daha önce kalp hastalığı olanlarda artmış kalp problemleri riski ile ilişkilidir. Şiddetli duygusal ve fiziksel stres , bazı insanlarda Takotsubo sendromu olarak bilinen bir tür kalp fonksiyon bozukluğuna yol açar . Stres, hipertansiyonda nispeten küçük bir rol oynar. Spesifik gevşeme terapilerinin yararı net değildir.

Kilo Kaybı Nedir?

Kilo kaybı, yetersiz beslenme veya altta yatan bir hastalık nedeniyle kasıtsız olarak gerçekleşir veya algılanan aşırı kilolu, obez durumu iyileştirmeye yönelik bilinçli bir çabadan kaynaklanabilir. Kalori alımında veya egzersizde azalmanın neden olmadığı “açıklanamayan” kilo kaybı kaşeksi olarak adlandırılır ve ciddi bir tıbbi durumun belirtisi olabilir. Kasıtlı kilo kaybı genellikle zayıflama olarak adlandırılır.

Tıp, sağlık veya fiziksel uygunluk bağlamında kilo kaybı, ortalama sıvı kaybı, vücut yağı (yağ dokusu) veya yağsız kütle (yani kemik mineral birikintileri, kas, kas, vücut ağırlığı) ile toplam vücut kütlesinde azalma anlamına gelir.

Kasıtlı Kilo Kaybı

Kasıtlı kilo kaybı, zindeliği ve sağlığı iyileştirme veya zayıflama yoluyla görünümü değiştirme çabalarının bir sonucu olarak toplam vücut kütlesinin kaybıdır. Kilo kaybı, ana sebebi olan obezite tedavisi ve prediyabetten ilerlemesini önleyebilir kanıtlar mevcuttur.

Aşırı kilolu veya obez bireylerde kilo kaybı, sağlık risklerini azaltabilir, zindeliği artırabilir ve diyabetin başlamasını geciktirebilir. Diz osteoartriti olan kişilerde ağrıyı azaltabilir ve hareketi artırabilir. Kilo kaybı, hipertansiyonda (yüksek tansiyon) bir azalmaya yol açabilir, ancak bunun hipertansiyona bağlı zararı azaltıp azaltmadığı açık değildir. Kilo kaybı, harcandığından daha az kalori tüketilen bir yaşam tarzı benimsenerek sağlanır. Depresyon, stres veya can sıkıntısı kilo artışına katkıda bulunabilir, ve bu durumlarda, bireylerin tıbbi yardım almaları tavsiye edilir.

2010 yılında yapılan bir araştırma, tam bir gece uykusu alan diyet yapanların uykusuz diyet yapanlara göre iki kat daha fazla yağ kaybettiğini buldu. D vitamini takviyesinin yardımcı olabileceği varsayılsa da çalışmalar bunu desteklemiyor. Diyet yapanların çoğu uzun vadede yeniden kilo alır. Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi ve Amerikalılar için Diyet Kılavuzuna göre, sağlıklı kiloya ulaşan ve bunu yöneten kişiler, bunu en başarılı şekilde, ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar kalori tüketmeye dikkat ederek ve fiziksel olarak aktif kalarak yapıyorlar.

Kilo vermenin kalıcı olabilmesi için diyet ve yaşam tarzındaki değişikliklerin de kalıcı olması gerekir. Danışmanlık veya egzersizin tek başına kilo kaybına yol açmadığına, oysa tek başına diyetin anlamlı uzun vadeli kilo kaybına yol açtığına, diyet ve egzersiz kombinasyonunun en iyi sonuçları verdiğine dair kanıtlar vardır. Yemek yerine koyma, orlistat ve çok düşük kalorili diyet müdahaleleri de anlamlı kilo kaybına neden olur.

Teknikler

Orlistat (Xenical), obeziteyi tedavi etmek için en yaygın kullanılan ilaç ve sibutramin (Meridia), kardiyovasküler yan etkiler nedeniyle geri çekilen bir ilaçtır.

Bağırsak hareketlerini düzenlemek için lif alımında artış önerilir. Diğer kilo verme yöntemleri arasında iştahı azaltan, yağ emilimini engelleyen veya mide hacmini azaltan ilaç ve takviye kullanımı yer alır. Bariatrik cerrahi, şiddetli obezite vakalarında endike olabilir. İki yaygın bariatrik cerrahi prosedür gastrik baypas ve mide bandıdır. Her ikisi de midenin boyutunu küçülterek gıda enerjisi alımını sınırlamada etkili olabilir, ancak her cerrahi prosedürde olduğu gibi her ikisi de bir hekime danışarak göz önünde bulundurulması gereken kendi risklerine sahiptir. Diyet takviyeleri, yaygın olarak kullanılmasına rağmen, kilo kaybı için sağlıklı bir seçenek olarak görülmemektedir. Birçoğu mevcuttur, ancak çok azı uzun vadede etkilidir.

Sanal mide bandı , beynin midenin gerçekte olduğundan daha küçük olduğunu düşünmesini sağlamak için hipnoz kullanır ve dolayısıyla yutulan yiyecek miktarını azaltır. Bu, sonuç olarak kilo kaybını getirir. Bu yöntem, anksiyete yönetimi için psikolojik tedavi ve hipnopedi ile tamamlanmaktadır . Hipnozun bir kilo yönetimi alternatifi olarak kullanımına yönelik araştırmalar yapılmıştır. 1996’da bir çalışma, bilişsel-davranışçı terapinin hipnozla pekiştirildiğinde kilo vermede daha etkili olduğunu buldu. Kilo kaybına yönelik bir farkındalık yaklaşımı olan kabul ve bağlılık terapisinin yararlı olduğu gösterilmiştir. Bitkisel ilaçlar da önerilmiştir; ancak, bitkisel ilaçların etkili olduğuna dair güçlü bir kanıt yoktur.

Kilo Verme Endüstrisi

Kilo vermeyi daha kolay, daha hızlı, daha ucuz, daha güvenilir veya daha az acı verici hale getirdiğini iddia eden ürünler için önemli bir pazar var. Bunlar arasında kitaplar, DVD’ler, CD’ler, kremler, losyonlar, haplar, yüzükler ve küpeler, vücut sargıları, vücut kemerleri ve diğer malzemeler, spor salonları, klinikler, kişisel antrenörler, kilo verme grupları ve gıda ürünleri ve takviyeleri bulunur.

2008 yılında ABD’de tıbbi prosedürler ve ilaçlar dahil olmak üzere kilo verme ürün ve hizmetleri için yılda 33 milyar ABD Doları ile 55 milyar ABD Doları arasında harcama yapıldı ve kilo verme merkezleri toplam yıllık harcamaların yüzde 6 ila 12’sini karşıladı. Kilo kaybı takviyeleri için yılda 1,6 milyar dolardan fazla harcandı. Amerikalıların diyet girişimlerinin yaklaşık yüzde 70’i kendi kendine yardım niteliğindedir.

Batı Avrupa’da reçeteli ilaçlar hariç kilo verme ürünlerinin satışı 2009’da 1,25 milyar Euro’yu (900 milyon £ / 1,4 milyar $) aştı.

Ticari kilo yönetimi organizasyonları tarafından ticari diyetlerin bilimsel sağlamlığı, daha önce kanıta dayalı olmadığı için büyük ölçüde değişiklik gösterir, bu nedenle yüksek yıpranma oranları nedeniyle kullanımlarını destekleyen sınırlı kanıt vardır. Kalori alımı için danışmanlık ve hedefler sağlayan kapsamlı diyet programları, rehberlik olmadan diyet yapmaktan daha etkilidir. (“kendi kendine yardım”).

Bariatrik Cerrahi Nedir?

Gastrik bypass ve diğer kilo verme ameliyatları – toplu olarak bariatrik cerrahi olarak bilinir – kilo vermenize yardımcı olmak için sindirim sisteminizde değişiklikler yapmayı içerir. Bariatrik cerrahi, diyet ve egzersiz işe yaramadığında veya kilonuz nedeniyle ciddi sağlık sorunlarınız olduğunda yapılır. Bazı prosedürler ne kadar yiyebileceğinizi sınırlar. Diğer prosedürler, vücudun besinleri emme yeteneğini azaltarak çalışır. Bazı prosedürler ikisini de yapar.

Bariatrik cerrahi birçok fayda sağlayabilirken, tüm kilo verme cerrahisi türleri ciddi riskler ve yan etkiler oluşturabilecek önemli prosedürlerdir. Ayrıca, bariatrik cerrahinin uzun vadeli başarısını sağlamak için diyetinizde kalıcı sağlıklı değişiklikler yapmalı ve düzenli egzersiz yapmalısınız.

Bariatrik Cerrahi Neden Yapılır?

Bariatrik cerrahi, fazla kilo vermenize yardımcı olmak ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden kiloyla ilişkili sağlık sorunları riskinizi azaltmak için yapılır.

  • Kalp hastalığı ve felç
  • Yüksek tansiyon
  • Alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı (NAFLD) veya alkolsüz steatohepatit (NASH)
  • Uyku apnesi
  • 2 tip diyabet

Bariatrik cerrahi tipik olarak sadece diyetinizi ve egzersiz alışkanlıklarınızı geliştirerek kilo vermeye çalıştıktan sonra yapılır.

Kimin İçin?

Genel olarak, şu durumlarda obezite cerrahisi sizin için bir seçenek olabilir:

Vücut kitle indeksiniz (BMI) 40 veya daha yüksek (aşırı obezite).

Bariatrik cerrahi, aşırı kilolu herkes için değildir. Kilo verme ameliyatına hak kazanmak için belirli tıbbi yönergelere uymanız gerekebilir. Hak kazanıp kazanmadığınızı görmek için büyük olasılıkla kapsamlı bir tarama süreciniz olacaktır. Daha sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek için kalıcı değişiklikler yapmaya da istekli olmalısınız.

Beslenmenizi, yaşam tarzınızı ve davranışınızı ve tıbbi durumunuzu izlemeyi içeren uzun vadeli takip planlarına katılmanız gerekebilir.

Riskler

Herhangi bir büyük prosedürde olduğu gibi, bariatrik cerrahi hem kısa hem de uzun vadede potansiyel sağlık riskleri oluşturur.

Cerrahi prosedürle ilişkili riskler şunları içerebilir:

  • Aşırı kanama
  • Enfeksiyon
  • Anesteziye karşı olumsuz reaksiyonlar
  • Kan pıhtıları
  • Akciğer veya solunum problemleri
  • Gastrointestinal sisteminizde sızıntılar
  • Ölüm (nadir)

Kilo verme ameliyatının daha uzun vadeli riskleri ve komplikasyonları, ameliyatın türüne göre değişir. Şunları içerebilirler:

  • Bağırsak tıkanıklığı
  • İshale, kızarıklığa, baş dönmesine, mide bulantısına veya kusmaya neden olan damping sendromu
  • Safra taşları
  • Fıtıklar
  • Düşük kan şekeri (hipoglisemi)
  • Yetersiz beslenme
  • Ülserler
  • Kusma
  • Asit reflü
  • İkinci bir veya revizyon, ameliyat veya prosedür ihtiyacı
  • Ölüm (nadir)

Nasıl Hazırlanıyorsunuz?

Bariatrik cerrahiye hak kazanırsanız, sağlık ekibiniz size özel ameliyat türünüz için nasıl hazırlanacağınız konusunda talimatlar verir. Ameliyattan önce çeşitli laboratuvar testleri ve muayeneleri yaptırmanız gerekebilir. Yeme, içme ve hangi ilaçları alabileceğiniz konusunda kısıtlamalarınız olabilir. Bir fiziksel aktivite programı başlatmanız ve her türlü tütün kullanımını durdurmanız gerekebilir. Ameliyat sonrası iyileşme sürecinizi önceden planlayarak da hazırlanmanız gerekebilir. Örneğin, ihtiyacınız olacağını düşünüyorsanız, evde yardım alın.

Ne Bekleyebilirsiniz?

Bariatrik cerrahi hastanede genel anestezi kullanılarak yapılır. Bu, işlem sırasında bilinçsiz olduğunuz anlamına gelir.

Ameliyatınızın özellikleri kişisel durumunuza, sahip olduğunuz kilo verme ameliyatının türüne ve hastanenin veya doktorun uygulamalarına bağlıdır. Bazı kilo verme ameliyatları, karnınızda geleneksel büyük veya açık kesilerle yapılır.

Günümüzde çoğu bariatrik cerrahi türü laparoskopik olarak yapılmaktadır. Laparoskop, kamera takılı küçük, boru şeklinde bir alettir. Laparoskop, karındaki küçük kesilerden sokulur. Laparoskopun ucundaki minik kamera, cerrahın geleneksel büyük kesiler yapmadan karnınızın içini görmesini ve işlemesini sağlar. Laparoskopik cerrahi iyileşmenizi daha hızlı ve daha kısa hale getirebilir ancak herkes için uygun değildir.

Ameliyat genellikle birkaç saat sürer. Ameliyattan sonra, tıbbi personelin sizi herhangi bir komplikasyon için izlediği bir iyileşme odasında uyanırsınız. Prosedürünüze bağlı olarak, hastanede birkaç gün kalmanız gerekebilir.

Bariatrik Cerrahi Türleri

Her tür bariatrik cerrahinin artıları ve eksileri vardır. Onlar hakkında doktorunuzla konuştuğunuzdan emin olun. İşte yaygın bariatrik cerrahi türlerine bir bakış:

Roux-en-Y (roo-en-wy) gastrik baypas

Bu prosedür mide baypasının en yaygın yöntemidir. Bu ameliyat tipik olarak geri döndürülemez. Tek oturuşta yiyebileceğiniz yiyecek miktarını azaltarak ve besinlerin emilimini azaltarak çalışır. Cerrah midenizin üst kısmını keserek midenizin geri kalanından ayırır. Ortaya çıkan kese yaklaşık bir ceviz büyüklüğündedir ve yalnızca yaklaşık 28,34 gr yiyecek tutabilir.

Normalde mideniz yaklaşık 3 litre yiyecek tutabilir. Daha sonra cerrah ince bağırsağı keser ve bir kısmını doğrudan kesenin üzerine diker. Yiyecek daha sonra bu küçük mide kesesine ve ardından doğrudan ona dikilmiş ince bağırsağa gider. Yiyecekler midenizin çoğunu ve ince bağırsağınızın ilk bölümünü atlar ve bunun yerine doğrudan ince bağırsağınızın orta kısmına girer.

Gastrekomi kolu

Tüp mide ameliyatında midenin yaklaşık% 80’i çıkarılır ve uzun, tüp benzeri bir kese bırakılır. Bu küçük mide fazla yiyecek tutamaz. Ayrıca iştahı düzenleyen ghrelin hormonunu daha az üretir ve bu da yemek yeme isteğinizi azaltabilir.Bu prosedürün avantajları arasında önemli kilo kaybı ve bağırsakların yeniden yönlendirilmemesi yer alır. Tüp mide ameliyatı ayrıca diğer birçok prosedürden daha kısa hastanede kalmayı gerektirir.

Duodenal switch ile biliyopankreatik saptırma

Bu, ilk adımın tüp mide ameliyatına benzer bir prosedürü içerdiği iki bölümlü bir ameliyattır. İkinci ameliyat, bağırsağın çoğunu atlayarak, bağırsağın uç kısmını midenin yakınında (duodenal switch ve biliopankreatik saptırma) duodenuma bağlamayı içerir.Bu ameliyat hem ne kadar yiyebileceğinizi sınırlar hem de besinlerin emilimini azaltır. Son derece etkili olmakla birlikte, yetersiz beslenme ve vitamin eksiklikleri dahil olmak üzere daha büyük risk taşır.

Sizin için en iyi kilo verme ameliyatı türü, özel durumunuza bağlıdır. Cerrahınız vücut kitle indeksi, yeme alışkanlıkları, diğer sağlık sorunları, önceki ameliyatlar ve her prosedürle ilgili riskler gibi birçok faktörü hesaba katacaktır.